GİRİŞ
Bu makale, geleceğin “Google Nesli” olarak da bilinen uzman araştırmacılarının beş ila on yıl içinde dijital kaynaklara nasıl erişecekleri ve bunlarla etkileşime girebilecekleri sorusunu araştırıyor ve dijital geçişin ortasındaki Google Nesli ile ortaya çıkan bilgi edinme davranışlarını en etkili şekilde analiz edip öngörerek bunlara tepki vermek için kütüphane ve bilgi hizmetlerine rehberlik etmeyi amaçlayan makale “Google Nesli”ni 1993’ten sonra doğan, web’den önceki yaşamı çok az hatırlayanlar ya da hiç hatırlamayan gençler ve çocuklar olarak tanımlıyor. Bu bireylerin bilgisayarlara ve akıllı araçlara bariz bir kolaylıkla kullandıkları ve aşinalık gösterdiklerine yönelik bir genel algı mevcut. Google Nesli, büyük ölçüde arama motorlarına güveniyor, okumaktan çok görüntülümeyi tercih ediyor ve bu neslin web’de buldukları bilgileri değerlendirmek için gereken analitik becerilere ve kritik bilgilere sahip olmadığı görülüyor.
Makalede, şu anda ilkokul veya okul öncesi yıllarında olan ve geleceğin uzman araştırmacıları olacak “Google Neslinin” en üstün ve başarılı web okuryazarı olduğu yönündeki yaygın varsayımı alt üst eden bir araştırma ve sonuçları rapor ediliyor.
-BİRİNCİ KISIM-
Google Nesli kimdir?
İnternetin hakim olduğu, medya açısından zengin bir kültürde büyüyen genç kuşağa yakıştırılan bir çok farklı ad ve sıfattan söz etmek mümkün. Bunlardan bazıları, “ ‘Net Nesli”, “Dijital Yerliler”, “Milenyumlar” (2000 yılı ve sonrası doğumlular). Makalede test edilmemiş varsayım olan bu neslin öncekilerden niteliksel olarak “farklı” olduğu varsayımı üzerinde duruluyor. Buna göre bu nesil farklı yeteneklere, tutumlara, beklentilere ve hatta farklı iletişim ve bilgi “okuryazarlıklarına” sahip, ve yüksek öğrenim ve araştırma kariyerlerine ilerledikleri sürede bunların bir şekilde kütüphane ve bilgi hizmetlerini kullanımlarında bir yansıma bulması bekleniyor.
Makalede yöntem olarak British Library ve JISC web siteleri kullanıcılarından alınan yeni verilerin (log’lar) yanı sıra 1980’ler ve öncesindeki (X Kuşağı), 1990’ların başlarındaki (Y Kuşağı) ve 1993’ten sonraki (Google Nesli) çalışmalar karşılaştırılması izleniyor.
Sanal mektepli, Google nesli mensubu bir kütüphane kullanıcısının başlıca bilgi edinim biçimi ve araç kullanımına genel bir bakış
Makalede sunulan bulgulara göre sanal mektepli ve Google Nesli mensubu internet kullanıcıların yüzde 93’ü, bir arama motorunu kullanma konusundaki genel deneyimlerinden memnun veya çok memnun; bunun yanı sıra arama motorları üniversite öğrencilerinin yaşam tarzlarına fiziksel veya çevrimiçi kütüphanelerden daha iyi uyuyor, hatta bu uyum “neredeyse mükemmel” olarak nitelendiriliyor. Sanal mektepli ve Google Nesli mensubu kullanıcılar oldukça çeşitli ve değişken bir kullanıcı profili olarak anlaşıldıklarından bilgi edinme davranışlarını tatmin etmek hala “basılı kopya paradigmasıyla beslendiği ve birçok açıdan hala buna bağlı olduğu açık olan” geleneksel bilgi sağlayıcıları için ciddi bir zorluk teşkil ediyor. Sanala alışmış kütüphane kullanıcıları 7/24 ve anında erişim talep ederken, bir tıklamayla tatmin olan ve belirli bir formattan ziyade giderek daha fazla “cevaba” ulaşmayı arayan bir profil çiziyor. Bu nedenle tarama yaparken “power-browsing” (amaç ve güç koruma odaklı, hızlı ve üstünkörü tarama) yaparak henüz tam anlaşılmamış olan yeni bir çevrimiçi okuma biçimini geliştiriyorlar
Power-browsing nedir?
Makalede bu yeni bilgi arama davranışı biçimi, insanların akademik bir siteden yalnızca bir veya iki sayfa görüntüledikleri ve daha sonra belki de bir daha asla geri dönmemek üzere “çıktıkları” bir göz gezdirme faaliyeti biçimi olarak nitelendiriliyor. Power browsing yapan kullanıcılar “okumayı”, başlıkları, içindekileri ve özetleri yatay olarak gözden geçirmek ve taramak, hızlı kazançlar elde etmek veya zaman kaybettirmeyecek kadarına bakmak olarak yeniden tanımlıyor. Power browsing yapan akademik kullanıcılar, güçlü tüketici içgüdülerine sahip olduğu ifade ediliyor ve araştırmalara göre özellikle indirme biçimindeki içeriklerde ücretsiz teklifleri veya “numuneleri” (pdf vb.) “yastıkaltı” yapıp bilgiyi istifledikleri ortaya konuyor. Çeşitli bilgi arayışında olan power browsing yapan kullanıcıların tercih edilen markalara (ör. Google) güvenmeyi sevdikleri ve “herkese uyan, standart” modellere yanıt vermedikleri gösteriliyor.
-İKİNCİ KISIM-
Google nesli ya da yeni sanal mektepliler sanıldığı kadar farklı, becerikli, eli yatkın ve bilgi edinmede üstünler mi? Google nesli tiplemesini gözden geçirirken…
“İlginin” kullanıcı için, kullanıcı özelinde ve düzeyinde arttırılabildiği ancak bilginin emiliminin düştüğü gözlenen dış gerçeklikte Google Nesline mensup tipik bir kullanıcılı ile ilgili “doğru bilinen yanlışlar” minvalinde bir bölüme değinen makalede yer alan ifadeler aşağıdakileri kapsıyor:
· Gençler daha sabırsızdır ve bilgiyi hemen şimdi alamazlarsa ilgileri kalmaz savını destekleyen somut bulgular bulunmuyor, bu algıyı yaratan temel durum büyük yaş gruplarının dijital medya öncesi dönem hakkında anıları ve birikimleri olması, genç neslin ise karşılaştırma yapabilecekleri bir “önce”leri olmaması.
· Gençler sanılanın aksine hala öğretmenler, akrabalar ve kitapları internet aramalarındaki sonuçlardan daha değerli görüyor.
· Hızlı, kolay tüketilebilir bilgi “segment”lerini uzun, tam metinlere tercih eden ve power-browsing yapanlar yalnızca gençler değil, akademisyenler, profesörler, öğretmenler ve yetişkenler de bilgi edinme davranışlarında bir değişimi yaşıyorlar. Bundan hareketle toplumun “aptallaştığı” ve kolaya alıştığı ifade ediliyor.
Madalyonun öteki yüzü: Google neslinin gerçek resmi ve sanal ortamda, dijital araçlarla bilgi ediniminde karşılaştıkları zorlukların değerlendirilmesi…
Makalenin ulaştığı belki de en önemli “doğru bilinen yanlış”, gençlerin bilgi okuryazarlığının teknolojiye erişimin artmasıyla gelişmediği. Makalede bilgisayarlar ve teknolojiyle görünürdeki haşır neşirlikleri ve aşinalıkları bazı endişe verici sorunları gizlediği detaylandırılıyor.
Bu problemlerin kaynağında sanal mektepli profilindeki ikilik yatıyor. Aileden kütüphane, kitap ve arama kültürü gören çocuklar bilgi edinmede daha çeşitli yolları başarıyla sentezleyebilirken bu kültürden eksik yetişen çocuklar Google’a “kalıyor” ve işlerini bu şekilde görmeyi öğreniyorlar. Öğrendikleri ve içselleştirdikleri bu yöntemde bir problem olduğunu da dolayısıyla göremeyen çocukların (ve gençlerin) bunun sonucunda gerçek “bilgi-okurluk” testlerindeki performansları, kütüphane korkusu ve bilgi edinme becerileriyle kendilerini gördükleri yer ve sahip olduklarını sandıkları becerilerin niceliği-niteliği arasında büyük bir uçurum oluşuyor. Makalede ele alınan ve gençlerin sanal ortamda, dijital araçlarla bilgi ediniminde karşılaştıkları zorluklardan önemli olanları ise aşağıdakileri kapsıyor:
· İnternette yapılan araştırmalar, gençlerin web’de arama hızının bilgiyi alaka düzeyi, doğruluk veya yetki açısından değerlendirmek için çok az zaman harcadıklarını gösteriyor.
· Gençler, bilgi ihtiyaçları konusunda yetersiz bir anlayışa sahip ve bu nedenle etkili arama stratejileri geliştirmekte zorlanıyorlar. Sonuç olarak, hangi anahtar kelimelerin daha etkili olabileceğini analiz etmek yerine kendilerini doğal dilde (konuşma dili) ifade etme konusunda güçlü bir tercih sergiledikleri görülüyor.
· Gençlerin çoğu, birçok kişinin hayal ettiğinden çok daha basit uygulamalar ve daha az “kolaylaştırıcı” kullanma eğilimindedir.
· Arama sonuçlarından oluşan uzun bir listeyle karşı karşıya kalan gençler, sunulan materyallerin alaka düzeyini değerlendirmekte zorlanıyor ve genellikle sayfaların çıktısını alıp ilk sayfalara bir göz gezdirmekten başka bir şey yapmıyorlar.
· Gençler, internetin ne olduğuna dair karmaşık olmayan zihinsel haritalara sahipler ve genellikle edindikleri bilginin farklı sağlayıcılardan gelen ağ bağlantılı kaynakların bir koleksiyonu olduğu gerçeğine gereken kıymeti ve ilgiyi göstermiyorlar. Sonuç olara arama motoru olarak belirledikleri “Yahoo!” veya “Google”, internetle ilişkilendirdikleri birincil marka haline geliyor. İnternet dendiğinde akıllarına yalnızca bu markalar geliyor.
· Birçok genç, kütüphane sponsorluğundaki kaynakları anlaşılması ve kullanılması kolay bulmuyor ve bu nedenle çalışma ihtiyaçları için basit olsa da “tanıdık” bir çözüm sunan Google veya Yahoo! Gibi markaları tercih ediyorlar.
25 yıllık literatür, genç bireylerin bilgi edinme becerilerinde herhangi bir gelişme veya gerileme olmadığını gösteriyor.
-ÜÇÜNCÜ KISIM-
Kütüphaneler, ulusal arşivler, yazılı, baskı kitap, yayın ve bilgi sağlayıcıları nasıl bir yol takip etmeli? Yazılı kaynakların verimli kullanım potansiyeli ve kütüphaneciliğin geleceği…
Bu makale, kütüphane veya sistem tasarımına yönelik “herkese uyan, standart model” politikasının etkili olmayacağına vurgu yapıyor. Buna göre günümüzün akademik nüfusundaki çeşitlilik bugünün ve yarının sanal mekteplileri ve araştırmacıları arasında da olacak. Makalede, kütüphaneler ve geleneksel bilgi sağlayıcılar için “kullanıcılarının olduğu yerde olmaya çalışmak” ile “kullanıcılarına bulundukları yerde faydalı olmak” arasında büyük bir fark olduğu gerçeğinin altını çiziliyor.
Gelecek on yıl içerisinde değil, “şimdi”de olduğundan geleneksel bilgi sağlayıcılar için sistemleri anlamak ve günümüzün sanal mekteplilerinin gerçek davranışı doğrultusunda şekillenen esnek, “dene ve gör” prensipli bir modeli aracılığıyla bu sistemleri yeniden tasarlamaktan başka bir seçenek kalmıyor. Uygun markalaşma (veya yeniden markalaşma) da ihtiyaç duydukları önemli bir zorluk. Ayrıca, kütüphane mesleği, yirmi birinci yüzyıl için yeni bir vizyon geliştirmek ve değer kaybeden profilini ve düşüşteki etkisini tersine çevirmek için yeni bir liderliğe hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyuyor. Bu liderlik ışığında, içerik odaklılıktan kullanıcıya dönük bir bakış açısına geçiş ile başlayarak sonuç odağına geçilmesi önem arz ediyor.
SONUÇ
Makale, profesyoneller tarafından yazılan yorumlar ve popüler yazıların, bilişim ve iletişim teknolojilerinin gençler üzerindeki etkisini abarttığını ve teknolojinin her yerde ve her zaman bulunmasının gençlerin bilgi edinme, bilgi arama veya değerlendirme becerilerinde gelişme sağlamadığını ileri sürüyor. Makalede bulguları sunulan araştırmadan çıkarılması gereken ana mesaj, “hepimizin bilgi arama ve edinme şeklini değiştirdiğimiz ve genci-yaşlısı, profesörü-öğrencisi, öğretmeni-çocuğu fark etmeksizin hepimizin Google Nesli” olduğu. Makale sonuç olarak insanların bilgi arama, edinme ve değerlendirme biçiminde köklü bir değişimin halihazırda meydana geldiği ve bu değişimin etkisinin henüz “hissedilmediği” gerçeğinin daha yeni farkına vardığımız için, neler olup olmayacağı konusunda daha fazla endişelenmemiz, bilgi sağlayıcıların ve eğitimcilerin Google’ın “çoktan uyandığı” bu etkiyi anlamak ve anlatmak üzere daha fazla kafa yormaları gerektiğini önemle belirtiyor.