Cumhuriyet ve Eğitim

Mustafa Kemal, Ankara’da yeni devletin kuruluş hazırlıklarını yaparken cephede savaşın en yoğun günlerinde, 1921 Temmuz’unda, Ankara’da Maarif Kongresi’ni topluyor. Eğitim İstiklal Harbi’nden daha önemlidir mesajını veriyor.

1892 Yunan Savaşı, 1911 Trablus Savaşı, 1912 Balkan Savaşı, 1914- 1918 Büyük Harp, 1920-1922 Kurtuluş Savaşı memleketin gelir kaynaklarını kurutmuş, ekonomisini harap etmiş. İşte böyle bir manzara var Cumhuriyet kurulmadan önce.

Mustafa Kemal, Ankara’da yeni devletin kuruluş hazırlıklarını yaparken cephede savaşın en yoğun günlerinde, 1921 Temmuz’unda, Ankara’da Maarif Kongresi’ni topluyor. Eğitim İstiklal Harbi’nden daha önemlidir mesajını veriyor. Çünkü eğitim savaşı kazanılmazsa silahlı harp geçici bir galibiyet sağlayacaktır. Kongre yapılıyor, hem de karışıklıklar içerisinde. Hakimiyet-i Millîye Gazetesi’nin 17.7.1921 tarihli sayısında Kongreye kadın ve erkek öğretmenlerin karışık katılmaları üzerine, o zamanki Maarif Vekiline karşı sert eleştiriler yapıldığı ve bu yüzden dönemin eğitim bakanının görevden çekildiği yazıyor. Bunu haber alan Mustafa Kemal, gelecek toplantıya kadın ve erkek öğretmenlerin gene birlikte katılmaları konusunda talimat veriyor. Yani her bakımdan zor bir dönem

1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti ilan edildiğinde Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin elektriği bile yok ve yandaki bir lokantadan mesai saatleri içinde ödünç veriliyor. Bakan çok uzak bir mahalleden bakanlığa yürüyerek geliyor. Müsteşar da, özel kalem müdürü de bakanın kendisi. O zaman ki adıyla Maarif Vekaleti’nin Bakan’dan başka bir memuru yok. Bakanlık Ankara Ulus’ta bir evin tek odasına sığınmış durumda.

1923 yılında kurulan yeni Cumhuriyet memlekette kaç okul olduğunu bile bilmiyor. Nüfusumuzun kaç olduğunu, ancak 1926 nüfus sayımında öğrenmişiz. Halkın %6’sı okur-yazar. Bunlar da Batı Anadolu’da toplanmış. Tokat Milletvekili Mustafa Bey, TBMM’ inde konuşuyor: “Benim sancağımın nüfusu 100 bin küsurdur. Burada okur-yazar iki kişi bile yoktur.

Memleketteki 46.000 köyün % 98’i okulsuz. 70.000 öğretmene ihtiyaç var. mevcut imkanlarla her köyün, tek öğretmenli bir okula kavuşması için yaklaşık 300 yıl beklemek gerekiyor. İlkokulların ve sanat okullarının öğretmenlerine muntazam maaş verilemiyor. Cumhuriyetin ilk on yılı içinde 5400 köy okulu yapabilmiş ve bunların hepsi nüfusu 400 den fazla olan köylerde kurulmuş. Geriye kalan 26 bin küçük köyde tek bir okul bile yapılamamış. Öğrencilerin yarısına yakını üç sınıflı ilkokulu bile bitirmekte zorlanıyor.

Bütün bunlardan başka, ilk on yılı içinde Cumhuriyet, Düyun-u Umumiye ile yabancı devletlerin eline geçen gelir kaynaklarını geri almak için ciddi harcamalar yapmış. Tütün Rejisi 4.000.000 Franga, İstanbul Rıhtımlar İdaresi 40.000.000 Franga, Aydın Demiryolları 2.000.000 İngiliz Lirasına yabancı şirketlerden satın alınmış, yani bizim malımız olmuş.

Birinci Beş Yıllık Plan’ın sonunda küçümsenemeyecek bir tekstil sanayi, kimya sanayi, demir çelik sanayii kurulmuş. 1930’lu yıllar esnasında Türkiye Cumhuriyeti, endüstrileşme alanında Japonya’dan sonra dünyada ikinci olmuş.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Silahlarıyla olduğu gibi kafasıyla da savaşmak zorunda olan ulusumuzun birincisinde gösterdiği üstünlüğü ikincisinde de göstereceğine hiç kuşkum yoktur” açıklaması  eğitim sistemine yön veriyor. (Behçet Kemal Çağlar, Atatürk’ün Söylevleri, Ankara 1968, s 75.) Yayımlanan bir genelgede şu ifadeler yer alıyor: “Çocuklarımızda riyaya, taassuba, sahtekârlığa karşı derin bir nefret uyandırmak ve onları en medenî bir ilm-i ahlâk mefkuresiyle teçhiz ederek Türkiye Cumhuriyeti’nin fedakâr, faziletli, Millîyetçi ve teceddütcü vatandaşlarını yetiştirmek vazifesiyle mükellefsiniz”. (Hakimiyet-i Millîye Gazetesi, 5.11.1924)

Günümüz eğitimi hakkında konuşurken biraz geçmişten hiza almak ve o günün koşullarını dikkate almakta yarar var.

Hakkımızda

Ziya Hoca'nın Perspektifi

Ziya Hoca’nın paylaşımlarını;

Ziya Hoca’nın Perspektifi bölümünde bulabilirsiniz.

Bu yazıları da inceleyebilirsiniz

Bir Öğretmenden Bin Öğretmene

Menü